İkinci el otomobil alırken dikkati çektiğimiz “diri” araçlar bizi hayalimizin makinasına yaklaştıran temel bir niteliktir. Diri araçlar da aranması gereken temel özellik ise satın almayı düşündüğümüz kişinin gerçekten o araca sahip olup olmadığı temel gerçekliğidir. Öyle değil mi ama ? ya çalıntı bir arabanın peşinde gezmişsek günlerimizi enerjimizi ve de bulmak için akla karayı seçtiğimiz paramızı sokağa atacaksak düşünün hayal kırıklığımızı. Onun için tedbiri elden bırakmadan almayı düşündüğümüz aracı noterde ya da hangi kanalla alıyorsak o işlemden önce (aracı almadan evvel yani) aracın hikayesine sahip olmalıyız. Bu hikayeye neler girmeli onlarla başlayalım. (unutmayalım bu alım satım işine çook uzak olduğumuzu farz ediyoruz )
İkinci el otomobil alırken dikkati çektiğimiz “diri” araçlar bizi hayalimizin makinasına yaklaştıran temel bir niteliktir. Diri araçlar da aranması gereken temel özellik ise satın almayı düşündüğümüz kişinin gerçekten o araca sahip olup olmadığı temel gerçekliğidir. Öyle değil mi ama ? ya çalıntı bir arabanın peşinde gezmişsek günlerimizi enerjimizi ve de bulmak için akla karayı seçtiğimiz paramızı sokağa atacaksak düşünün hayal kırıklığımızı. Onun için tedbiri elden bırakmadan almayı düşündüğümüz aracı noterde ya da hangi kanalla alıyorsak o işlemden önce (aracı almadan evvel yani) aracın hikayesine sahip olmalıyız. Bu hikayeye neler girmeli onlarla başlayalım. (unutmayalım bu alım satım işine çook uzak olduğumuzu farz ediyoruz )
Araç gerçekten kaç km. dedir?Bu sorunun cevabını bilmekte ne var diyebiliriz. Hemen kilometre sayıcısına uzanır bakarım diyebilirsiniz. Fakat alacağımız aracı avrupadan alamadığımıza göre( yani çeşitli tüketici yasal korunmalardan uzaklığımız hasebiyle bunu zikrettim) ve yaşadığımız canım ülkemiz Türkiye olduğuna göre her türlü dalaverenin dönebildiğini aklımıza koymalıyız. Bunun cevabını çetrefil bir hale sokmadan panik olmadan karşımızda ki satıcının kesinlikle ama kesinlikle aracı(komisyon hayalli bir galerici) olmamasına dikkat etmeliyiz.(şunu da unutmamalıyız ki ilk araba alış – verişimizde o makinaya aşıklığımızı kullanacak bir galericiye mecbur değilizdir. Ne kadar bu araç alımı işine uzak olursak olalım galericilere komisyon ödemeden de bu mühim alışverişimizi yapabiliriz)ve asla satıcının samimi olacağı düşüne de kendimizi kaptırmamalıyız. Bu bir hayal ve satanın iddiası “samimilik”se de kocaman bir yalandır. Peki ama nasıl almak istediğimiz aracın gerçek hikayesine ulaşacağız? İşte orada almaya karar verdimiz aracı “gerçekte” ne kadar tanıyoruz sorusu belirmeli aklımızda. Unutmayalım ki biz o seçtiğimiz araca muhtaç değiliz o nu bize satmaya çalışan eski sahibi mecburdur ki o nu satıyordur. Tok ve doymuş bir alıcı tavrı değil otomobil alışverişinde ceket alırken bile çok işe yarar. Ama bizim istediğimiz günlerce haftalarca peşinden koştuğumuz araç bize halen uzak bir makine ve sıfırını sokakta arkadaşımızda akrabamızda ve yahut bir yakınımızda komşumuzda falan bile görememiş tanıma şansını izleyerek bile elde edememişsek biz iyi bir ustayı alım satım işlemimizde aracın hikayesi için kullanacağız demektir. Tanıdığımız bir ustamızda olmayabilir o zaman tanımadığımız bir değil iki ustaya birden aracı göstermeliyiz, malum bir ustanın söylediği yalanı ya da yetersiz bilgiyi bir diğeri de tekrarlıyamaz.
Karşımızda ki satıcının gerçekten aracın sahibi mi yoksa çakma sahibi olduğunu ise bilindik pek çok yolu kullanarak yapacağız. Emniyette trafik dairesinde bir tanıdığımızda olmayabilir. Ama satıcının çalıştığı sigorta acentasının telefonunu bir şekilde trafik sigortasını kontrol edermiş gibi ruhsattan ulaşarak kiminle alışveriş yapmakta olduğumuzu öğrenebilir ve gerçekliğe bu yolla da ulaşabiliriz. Trafik şubesinde de kimseyi tanımaya gerek duymadan plaka ve ruhsat sahibinin kaydıyla bu küçük ama çok mühim araştırmamızdan sonuç alabiliriz. Bu sayede aracın trafik sigortasını da kontrol etmiş oluruz. Netten vergi dairesi sitesinden de aracın vergi borcunun olup olmadığını da sağladıktan sonra halen araçla ilgili hiçbir soru kafamızda yoksa alış – verişimizi sonlandırabiliriz. Ama tekrar etmeliyim ki aldığımız ya da alacağımız aracı kullanacak olan biz olduğumuzdan aklımızda oluşan en ufak kaygıda kesinlikle alış-veriş çekingenliği yapmadan (yani “aldım” “el sıkıştık” “artık geri dönüş olmaz” “ayıp olur” vb. gibi )alım işlemini rahatlıkla iptal edebilmeli, almaktan vazgeçebilmeliyiz. Burada bahsettiklerimin bir tek otomobil alımıyla ilgili olmadığını ve benim de bu pişmanlıkla birkaçtan daha fazla alış verişimi halen pişmanlıkla hatırladığımı paylaşmak isterim.
Bir (ölü)Yatırım Olarak Otomobil!
Gerçekte bu ülkede satın aldığımız tüm otomobiller birer ölü yatırımdır. Bu gerçeği hepimiz kabul etmeliyiz.(hepimizin malumu olan çok yüksek vergiler ve afetlerle sırtımıza eklenen verginin vergileriyle tabi öldürülmüş bir yatırım aracıdır otomobiller.) 1980ler ve 90lar Türkiye si ve otomobil piyasası artık yok. Ki bu dönemlerde gerçekten bilezik ve altın alımını yanında esaslı bir yatırımdı TOFAŞ’ ın kuşlar serisi ve RENAULT’ un 9 / 12 / 17 ve hatta 21’ i . Ülkeye yeni giriş yapacak otomobil firmaları için gerekli prosedürler çeşitli devlet elli girişimlerle(ki bunların patlama noktası diyebileceğimiz gümrük birliği yalanıdır)çok kolaylaşmış (pek azı tüketici odaklı olan bu yasal düzenlemelerin umulmadık alım kolaylıkları sağladığını da eklemeliyim) ve bizde adını kötü bbc İngiliz dizilerinde ya da yine çok kötü rtl dizilerinde gördüğümüz markalara ve çoğunlukla döküntü halindeki ikinci üçüncü on beşinci el araçlara ve hatta çok şanslı küçücük bir azınlıkta sıfır olarak sahip olabilmiştir. Ve bu da otomobilin bir yatırımdan çok ihtiyaç olduğu gerçeğini alttan altta dimağlara kazımış ama yine de pek az bir topluluk araç sahibi olabilmiştir(her zaman ki gibi pahalı bir oyuncak olarak görüldüğünden otomobiller hep esas ihtiyaç sahipleri ve hatta sadece sevenler sevdalıları bile otomobillerin sadece posterlerini ve fotoğraflarına rahatça kavuşabilmişlerdir bu dönemde de. Değişen hiçbir şey olmamıştır vesselam)
Ülkemiz bazlı bu küçük değerlendirmeden sonra sizlerle paylaşmak istediğim ve gönül rahatlığıyla bu ülkede yaşayan herkese iç huzuru ile önerebileceğim bir marka ve bu markanın modellerinden bahsetmek istiyorum. Sizlere önemle açıklamak istiyorum ki paylaşacağım tüm araçların değerlendirmelerinde en önde olan tek kriter orta ve küçük ekonomiye sahip tüketicilerin alabilmesi mümkün olan araçlar olduğudur. Zira hiçbir aracın ya da markanın ne tasarımcısı(ne yazık ki keşke olabilsem)ne de temsilcisiyim(gerçi o da fena olmazdı ama).
FİAT ve ÜLKEMİZDE Kİ OTOMOBİL PAZARI HAKKINDA
Fiat, ülkemiz pazarına koç grubu yatırımlarından biri olan TOFAŞ la çok uzun yıllar önce dahil olmuş dünya da da çok önemli bir otomobil üretim geleneği olan ve altında çok mühim markaları barındıran bir markadır. İtalyan esaslı bu mühim aile firması hakkında bilinen en net gerçeklik İtalya’ yı yöneten birkaç aileden biri olduğudur. Bunun dışında gerçekte de sadece otomobil üretmek için mi kurulmuştur(ki hepimiz her Avrupa markanın aslında bir uçak imalatçısı ya da uçak motoru üreticisi falan olduğunu duyarız ya hep)bilemiyorum ama firma altında ki markalarla ciddi bir imalat ve üretim geleneğinin varlığını bize çok net ipuçlarıyla anlatmaktadır. Bunun için şirketinin kuruluş yıllından ya da tarihinden bahsetmemize gerek yok. Grubun alt markalarını sayacak olursak LANCIA(80 dönemine çocukluğu rastlayan tüm otomobil delilerinin çok rahat hatırlayacağı gibi ünlü rally şampiyonu İspanyol Carlos Sainz’ın aracı efsane DELTA İNTEGRALE’ yle aklımıza kazınmıştır. Ki bu mühim şampiyonun adını bu markayı anlatırken anmazsam çok ayıp olurdu.) ALFA ROMEO (ki bu marka aşktır benim için otomobil markaları arasında. Sanılanın aksine ekonomik ve fiyat performans dengeleminde müthiş donanım zengini seçeneklerinin kralıdır bu ülke otomobil piyasasının da kimse bilmediğinden korkar o da yetmez yalanlarla süsler adını bu otomobil üretimini aşk edinmiş markanın, parça maliyeti palavraları ve ustalarının yokluğu bu yalanların en önde koşanlarıdır mesela)tabii ki FERRARİ(bu markanın adının yanına hayranlık uyandıran bir şeyler döktürmek çok hoşuma giderdi ama dedim ya sizlerle paylaşacağım hiçbir marka ve ya model ulaşılmaz hiper lüks olsun istemediğimden zaten herkesin azının sularını elde olmadan oraya buraya savurtturan bu markaya ekstra bir methiyeye ya da tanıtıma gerek duymadım diyorum ama yalan tabii “çok fena makinedir bee!“ Diye söylemekten kendimi alamıyorum. Yanlış anlaşılmasın ne direksiyonuna oturabildiğimden ne de yolcu koltuğuna oturabildiğimdendir bu hayranlık. Yalnızca oturduğum semtin benim gibi bir otomobil delisine yaşattığı talihsizliği, hatta acımasızlığıdır. Her gün en az 5 tanesi bulunduğum bir yerden geçip giderken seyrediyorum. Sesini duyuyor; dönüp seyrediyorum. O an ne yaptığımın nereye yetişeceğimin hiç önemi olmuyor tabii. Amma hayranmışım yaa.. bi de bişey yazmayacaktım yuh bana. Özür diliyorum.)ve son olarak hepimizin malumu FİAT.
Bahsettiğim her markanın kendince hatırı sayılır bir tanınırlığı ve alıcısı vardır. FİAT bizim ülkemiz için çok şey ifade eder. Hangi mahallenin geçmişinde ya da geleceğinde sağ / sol kaldırımının üzerinde bir FİAT yoktur ki, sanırım son 30 yılda böyle bir mahalle görülmemiştir. (hatta kuşun çok güzelmiş –şahin den yada doğandan bahsediyor tabi- FİAT’ın kaç fiyat gibi yersiz ama pek çoğu dilimize yapışık gülmecelere de konudur bu modeller :P)Ya da hangi mahallenin içinde faça(hafif body modifikasyonuyla süslü, camlar 1 yada 1.50 filmli - o filmler güneşte parktan sıyrık yada acemice çekildiğinden bolca kabarcıklı -, mutlak yüksek sesli egzoslu, çocukluğum zamanlarında en trend olan hali ön amortisör helezonları kesilmiş – sokak tabiriyle pıstırlmış -, arka helezonlar ise takozla yada bilimum farklı modellerin yaylarıyla hem sertleştirilmiş hem de yükseltilmiş hali gözümün önünden gitmeyen ve çoğunluğu taklaya meyilli bu araçların genellikle ya aks kırarak yapılan kazalar sonucu yada çirkin görünürlüğü sahibi tarafından fark edilene kadar bu şekilde yazık bir ucube olarak yollarımızda boy göstermiştir. Ve bu arada asla yapmamaları gereken hareketlere zorlanmış; olmadık olamayacak modellerle kapıştırılırken motorları kırılmış garibim emektarlarıdır acemi otomobil delilerinin. Ama yine haklı ününe bu sayede kavuşmuş araçlardır) diye tabir edilen bir şahin ya da doğan yoktur ki. Ülkemizin gerçekten vazgeçilmez yol üstü mobilyası gibidir kuş serisi. Öyle ki gerçek bir popüler öğedir de kuş serisi otomobilleri bu ülke için çok uzun zamanlar. Kim ne derse desin; hangi tv. Kanalı hangi ucube ülke artistlerinin sahibi olduğu çok lüks GMC artist minibüsleri, HUMMER , CRYSLER cipleri ya da MERCEDES G serilerini esas trend diye pompalarsa pompalansın bu ceylan derisi koltuklu makineler asla bu ülkenin gerçeği olamamıştır. Bu ülkenin yolarda ki ve mahallelerde ki gerçek popüler otomobilleri (ve mühim popüler imgeleridir de)yaklaşık 30 sene kadar TOFAŞ’ ın kuş serisi yani esasen FİAT’ ın REGATAlarıdır. Öyle ki doğanlar şahinler kimi çocukluğumuz kahramanı futbolcularımızın bile kullandıkları modellerdir.(Rahmetli METİN OKTAY İstanbul Boğaz Köprüsünde beyaz Şahin’iyle yaptığı bir kaza ile aramızdan ayrılmıştır mesela) Bu modellerin yadsınamaz ünü ve başarısı her zaman küçümsenmiştir. Hatta onları kullanmış insanlar tarafından bile bu hak etmedikleri muameleye maruz bırakılmıştırlar. Ki haklılık payları tartışmaya açık özgünlükleri yüzünden çoğunlukla tarafımdan da desteklenmemiş değildir. Malum, kuş serisinin FİAT’ ın İtalya’ da sattığı REGATA modelinin artık misyonunu yitirdiği düşünülerek çöpe atılan planlarının KOÇ tarafından satın alınmasıyla ülkemizde üretildiği herkesçe bilinir. Ama bu durum bile bu modellerin -tabi ki devletçe de destekli olan- satış başarısını gölgeleyememiştir.
Ama günümüzde -şükürler olsun ki – artık üretilmeyen ve hatta bu yazıyı okuyan pek çok benden yaşça küçük kardeşimin hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre önce üretimi durdurulmuştur. TOFAŞ’ ın bu kararı taksici esnafı ve bu seriye bağımlı kullanıcılar tarafından –ben ve galiba herkes tarafından şaşılacak şekilde- çok “radikal” bulunmuş ve günlük sohbetlerde uzunca bir süre tartışılmıştır. Sebebi, esnaf için servis kolaylığı olan bu serinin onlara kattığı ekstra kazanç ve zamandan olmalarıdır. Bireysel binicilerinse –bu bizim toplumumuza satılacak ürünler içinde mühim bir Pazar öğesidir- alışkanlıklarını kolay terk edememeleriyle açıklanabilir. Esasen bu tartışmalar yaşadığımız yeni bin yılın başlarında kalmış tartışmalardır demeyi çok isterdim ama malumunuz olduğu üzere( geçen senelere kadar Almanların Amerikan ortağıyla kükreyen devi) OPEL’ in de dahil olduğu bir tüketici kazığı projesi olan ASTRA CLASSİC gibi kasaların satış pazarlama planlarıyla da her zaman ülkemiz otomobil piyasasının gündemini işgal eden ve edecek bu konu hala mühim bir tartışma konusudur. Atıl üretim ve elde kalmış ürünlerin pazarı sayılacağımız önümüzde ki tahmini 35 senede de bunlar konuşulmalı ve tartışılmalıdır aslında. Ama bu konu bana her zaman bu “Artık Pazar ve Atıl Teknoloji”den olma ürünler ekonomisinden küpünü dolduran kaymak tabaka tarafından susturulan konuşturulmayan bir tartışmaymış gibi gelir.
Araç gerçekten kaç km. dedir?Bu sorunun cevabını bilmekte ne var diyebiliriz. Hemen kilometre sayıcısına uzanır bakarım diyebilirsiniz. Fakat alacağımız aracı avrupadan alamadığımıza göre( yani çeşitli tüketici yasal korunmalardan uzaklığımız hasebiyle bunu zikrettim) ve yaşadığımız canım ülkemiz Türkiye olduğuna göre her türlü dalaverenin dönebildiğini aklımıza koymalıyız. Bunun cevabını çetrefil bir hale sokmadan panik olmadan karşımızda ki satıcının kesinlikle ama kesinlikle aracı(komisyon hayalli bir galerici) olmamasına dikkat etmeliyiz.(şunu da unutmamalıyız ki ilk araba alış – verişimizde o makinaya aşıklığımızı kullanacak bir galericiye mecbur değilizdir. Ne kadar bu araç alımı işine uzak olursak olalım galericilere komisyon ödemeden de bu mühim alışverişimizi yapabiliriz)ve asla satıcının samimi olacağı düşüne de kendimizi kaptırmamalıyız. Bu bir hayal ve satanın iddiası “samimilik”se de kocaman bir yalandır. Peki ama nasıl almak istediğimiz aracın gerçek hikayesine ulaşacağız? İşte orada almaya karar verdimiz aracı “gerçekte” ne kadar tanıyoruz sorusu belirmeli aklımızda. Unutmayalım ki biz o seçtiğimiz araca muhtaç değiliz o nu bize satmaya çalışan eski sahibi mecburdur ki o nu satıyordur. Tok ve doymuş bir alıcı tavrı değil otomobil alışverişinde ceket alırken bile çok işe yarar. Ama bizim istediğimiz günlerce haftalarca peşinden koştuğumuz araç bize halen uzak bir makine ve sıfırını sokakta arkadaşımızda akrabamızda ve yahut bir yakınımızda komşumuzda falan bile görememiş tanıma şansını izleyerek bile elde edememişsek biz iyi bir ustayı alım satım işlemimizde aracın hikayesi için kullanacağız demektir. Tanıdığımız bir ustamızda olmayabilir o zaman tanımadığımız bir değil iki ustaya birden aracı göstermeliyiz, malum bir ustanın söylediği yalanı ya da yetersiz bilgiyi bir diğeri de tekrarlıyamaz.
Karşımızda ki satıcının gerçekten aracın sahibi mi yoksa çakma sahibi olduğunu ise bilindik pek çok yolu kullanarak yapacağız. Emniyette trafik dairesinde bir tanıdığımızda olmayabilir. Ama satıcının çalıştığı sigorta acentasının telefonunu bir şekilde trafik sigortasını kontrol edermiş gibi ruhsattan ulaşarak kiminle alışveriş yapmakta olduğumuzu öğrenebilir ve gerçekliğe bu yolla da ulaşabiliriz. Trafik şubesinde de kimseyi tanımaya gerek duymadan plaka ve ruhsat sahibinin kaydıyla bu küçük ama çok mühim araştırmamızdan sonuç alabiliriz. Bu sayede aracın trafik sigortasını da kontrol etmiş oluruz. Netten vergi dairesi sitesinden de aracın vergi borcunun olup olmadığını da sağladıktan sonra halen araçla ilgili hiçbir soru kafamızda yoksa alış – verişimizi sonlandırabiliriz. Ama tekrar etmeliyim ki aldığımız ya da alacağımız aracı kullanacak olan biz olduğumuzdan aklımızda oluşan en ufak kaygıda kesinlikle alış-veriş çekingenliği yapmadan (yani “aldım” “el sıkıştık” “artık geri dönüş olmaz” “ayıp olur” vb. gibi )alım işlemini rahatlıkla iptal edebilmeli, almaktan vazgeçebilmeliyiz. Burada bahsettiklerimin bir tek otomobil alımıyla ilgili olmadığını ve benim de bu pişmanlıkla birkaçtan daha fazla alış verişimi halen pişmanlıkla hatırladığımı paylaşmak isterim.
Bir (ölü)Yatırım Olarak Otomobil!
Gerçekte bu ülkede satın aldığımız tüm otomobiller birer ölü yatırımdır. Bu gerçeği hepimiz kabul etmeliyiz.(hepimizin malumu olan çok yüksek vergiler ve afetlerle sırtımıza eklenen verginin vergileriyle tabi öldürülmüş bir yatırım aracıdır otomobiller.) 1980ler ve 90lar Türkiye si ve otomobil piyasası artık yok. Ki bu dönemlerde gerçekten bilezik ve altın alımını yanında esaslı bir yatırımdı TOFAŞ’ ın kuşlar serisi ve RENAULT’ un 9 / 12 / 17 ve hatta 21’ i . Ülkeye yeni giriş yapacak otomobil firmaları için gerekli prosedürler çeşitli devlet elli girişimlerle(ki bunların patlama noktası diyebileceğimiz gümrük birliği yalanıdır)çok kolaylaşmış (pek azı tüketici odaklı olan bu yasal düzenlemelerin umulmadık alım kolaylıkları sağladığını da eklemeliyim) ve bizde adını kötü bbc İngiliz dizilerinde ya da yine çok kötü rtl dizilerinde gördüğümüz markalara ve çoğunlukla döküntü halindeki ikinci üçüncü on beşinci el araçlara ve hatta çok şanslı küçücük bir azınlıkta sıfır olarak sahip olabilmiştir. Ve bu da otomobilin bir yatırımdan çok ihtiyaç olduğu gerçeğini alttan altta dimağlara kazımış ama yine de pek az bir topluluk araç sahibi olabilmiştir(her zaman ki gibi pahalı bir oyuncak olarak görüldüğünden otomobiller hep esas ihtiyaç sahipleri ve hatta sadece sevenler sevdalıları bile otomobillerin sadece posterlerini ve fotoğraflarına rahatça kavuşabilmişlerdir bu dönemde de. Değişen hiçbir şey olmamıştır vesselam)
Ülkemiz bazlı bu küçük değerlendirmeden sonra sizlerle paylaşmak istediğim ve gönül rahatlığıyla bu ülkede yaşayan herkese iç huzuru ile önerebileceğim bir marka ve bu markanın modellerinden bahsetmek istiyorum. Sizlere önemle açıklamak istiyorum ki paylaşacağım tüm araçların değerlendirmelerinde en önde olan tek kriter orta ve küçük ekonomiye sahip tüketicilerin alabilmesi mümkün olan araçlar olduğudur. Zira hiçbir aracın ya da markanın ne tasarımcısı(ne yazık ki keşke olabilsem)ne de temsilcisiyim(gerçi o da fena olmazdı ama).
FİAT ve ÜLKEMİZDE Kİ OTOMOBİL PAZARI HAKKINDA
Fiat, ülkemiz pazarına koç grubu yatırımlarından biri olan TOFAŞ la çok uzun yıllar önce dahil olmuş dünya da da çok önemli bir otomobil üretim geleneği olan ve altında çok mühim markaları barındıran bir markadır. İtalyan esaslı bu mühim aile firması hakkında bilinen en net gerçeklik İtalya’ yı yöneten birkaç aileden biri olduğudur.
Bunun dışında gerçekte de sadece otomobil üretmek için mi kurulmuştur(ki hepimiz her Avrupa markanın aslında bir uçak imalatçısı ya da uçak motoru üreticisi falan olduğunu duyarız ya hep)bilemiyorum ama firma altında ki markalarla ciddi bir imalat ve üretim geleneğinin varlığını bize çok net ipuçlarıyla anlatmaktadır. Bunun için şirketinin kuruluş yıllından ya da tarihinden bahsetmemize gerek yok. Grubun alt markalarını sayacak olursak LANCIA(80 dönemine çocukluğu rastlayan tüm otomobil delilerinin çok rahat hatırlayacağı gibi ünlü rally şampiyonu İspanyol Carlos Sainz’ın aracı efsane DELTA İNTEGRALE’ yle aklımıza kazınmıştır. Ki bu mühim şampiyonun adını bu markayı anlatırken anmazsam çok ayıp olurdu.) ALFA ROMEO (ki bu marka aşktır benim için otomobil markaları arasında. Sanılanın aksine ekonomik ve fiyat performans dengeleminde müthiş donanım zengini seçeneklerinin kralıdır bu ülke otomobil piyasasının da kimse bilmediğinden korkar o da yetmez yalanlarla süsler adını bu otomobil üretimini aşk edinmiş markanın, parça maliyeti palavraları ve ustalarının yokluğu bu yalanların en önde koşanlarıdır mesela)tabii ki FERRARİ(bu markanın adının yanına hayranlık uyandıran bir şeyler döktürmek çok hoşuma giderdi ama dedim ya sizlerle paylaşacağım hiçbir marka ve ya model ulaşılmaz hiper lüks olsun istemediğimden zaten herkesin azının sularını elde olmadan oraya buraya savurtturan bu markaya ekstra bir methiyeye ya da tanıtıma gerek duymadım diyorum ama yalan tabii “çok fena makinedir bee!“ Diye söylemekten kendimi alamıyorum. Yanlış anlaşılmasın ne direksiyonuna oturabildiğimden ne de yolcu koltuğuna oturabildiğimdendir bu hayranlık. Yalnızca oturduğum semtin benim gibi bir otomobil delisine yaşattığı talihsizliği, hatta acımasızlığıdır. Her gün en az 5 tanesi bulunduğum bir yerden geçip giderken seyrediyorum. Sesini duyuyor; dönüp seyrediyorum. O an ne yaptığımın nereye yetişeceğimin hiç önemi olmuyor tabii. Amma hayranmışım yaa.. bi de bişey yazmayacaktım yuh bana. Özür diliyorum.)ve son olarak hepimizin malumu FİAT.
Bahsettiğim her markanın kendince hatırı sayılır bir tanınırlığı ve alıcısı vardır. FİAT bizim ülkemiz için çok şey ifade eder. Hangi mahallenin geçmişinde ya da geleceğinde sağ / sol kaldırımının üzerinde bir FİAT yoktur ki, sanırım son 30 yılda böyle bir mahalle görülmemiştir. (hatta kuşun çok güzelmiş –şahin den yada doğandan bahsediyor tabi- FİAT’ın kaç fiyat gibi yersiz ama pek çoğu dilimize yapışık gülmecelere de konudur bu modeller :P)Ya da hangi mahallenin içinde faça(hafif body modifikasyonuyla süslü, camlar 1 yada 1.50 filmli - o filmler güneşte parktan sıyrık yada acemice çekildiğinden bolca kabarcıklı -, mutlak yüksek sesli egzoslu, çocukluğum zamanlarında en trend olan hali ön amortisör helezonları kesilmiş – sokak tabiriyle pıstırlmış -, arka helezonlar ise takozla yada bilimum farklı modellerin yaylarıyla hem sertleştirilmiş hem de yükseltilmiş hali gözümün önünden gitmeyen ve çoğunluğu taklaya meyilli bu araçların genellikle ya aks kırarak yapılan kazalar sonucu yada çirkin görünürlüğü sahibi tarafından fark edilene kadar bu şekilde yazık bir ucube olarak yollarımızda boy göstermiştir. Ve bu arada asla yapmamaları gereken hareketlere zorlanmış; olmadık olamayacak modellerle kapıştırılırken motorları kırılmış garibim emektarlarıdır acemi otomobil delilerinin. Ama yine haklı ününe bu sayede kavuşmuş araçlardır) diye tabir edilen bir şahin ya da doğan yoktur ki. Ülkemizin gerçekten vazgeçilmez yol üstü mobilyası gibidir kuş serisi. Öyle ki gerçek bir popüler öğedir de kuş serisi otomobilleri bu ülke için çok uzun zamanlar. Kim ne derse desin; hangi tv. Kanalı hangi ucube ülke artistlerinin sahibi olduğu çok lüks GMC artist minibüsleri, HUMMER , CRYSLER cipleri ya da MERCEDES G serilerini esas trend diye pompalarsa pompalansın bu ceylan derisi koltuklu makineler asla bu ülkenin gerçeği olamamıştır. Bu ülkenin yolarda ki ve mahallelerde ki gerçek popüler otomobilleri (ve mühim popüler imgeleridir de)yaklaşık 30 sene kadar TOFAŞ’ ın kuş serisi yani esasen FİAT’ ın REGATAlarıdır. Öyle ki doğanlar şahinler kimi çocukluğumuz kahramanı futbolcularımızın bile kullandıkları modellerdir.(Rahmetli METİN OKTAY İstanbul Boğaz Köprüsünde beyaz Şahin’iyle yaptığı bir kaza ile aramızdan ayrılmıştır mesela) Bu modellerin yadsınamaz ünü ve başarısı her zaman küçümsenmiştir. Hatta onları kullanmış insanlar tarafından bile bu hak etmedikleri muameleye maruz bırakılmıştırlar. Ki haklılık payları tartışmaya açık özgünlükleri yüzünden çoğunlukla tarafımdan da desteklenmemiş değildir. Malum, kuş serisinin FİAT’ ın İtalya’ da sattığı REGATA modelinin artık misyonunu yitirdiği düşünülerek çöpe atılan planlarının KOÇ tarafından satın alınmasıyla ülkemizde üretildiği herkesçe bilinir. Ama bu durum bile bu modellerin -tabi ki devletçe de destekli olan- satış başarısını gölgeleyememiştir.
Ama günümüzde -şükürler olsun ki – artık üretilmeyen ve hatta bu yazıyı okuyan pek çok benden yaşça küçük kardeşimin hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre önce üretimi durdurulmuştur. TOFAŞ’ ın bu kararı taksici esnafı ve bu seriye bağımlı kullanıcılar tarafından –ben ve galiba herkes tarafından şaşılacak şekilde- çok “radikal” bulunmuş ve günlük sohbetlerde uzunca bir süre tartışılmıştır. Sebebi, esnaf için servis kolaylığı olan bu serinin onlara kattığı ekstra kazanç ve zamandan olmalarıdır. Bireysel binicilerinse –bu bizim toplumumuza satılacak ürünler içinde mühim bir Pazar öğesidir- alışkanlıklarını kolay terk edememeleriyle açıklanabilir. Esasen bu tartışmalar yaşadığımız yeni bin yılın başlarında kalmış tartışmalardır demeyi çok isterdim ama malumunuz olduğu üzere( geçen senelere kadar Almanların Amerikan ortağıyla kükreyen devi) OPEL’ in de dahil olduğu bir tüketici kazığı projesi olan ASTRA CLASSİC gibi kasaların satış pazarlama planlarıyla da her zaman ülkemiz otomobil piyasasının gündemini işgal eden ve edecek bu konu hala mühim bir tartışma konusudur. Atıl üretim ve elde kalmış ürünlerin pazarı sayılacağımız önümüzde ki tahmini 35 senede de bunlar konuşulmalı ve tartışılmalıdır aslında. Ama bu konu bana her zaman bu “Artık Pazar ve Atıl Teknoloji”den olma ürünler ekonomisinden küpünü dolduran kaymak tabaka tarafından susturulan konuşturulmayan bir tartışmaymış gibi gelir.